NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
32 - (1626) حدثنا
محمد بن
المثنى وابن
بشار. قال:
حدثنا محمد بن
جعفر. حدثنا
شعبة بن
قتادة، عن
النضر بن أنس،
عن بشير بن
نهيك، عن أبي
هريرة،
عن
النبي صلى
الله عليه
وسلم قال
(العمرى جائزة).
{32}
Bize Muhammed b.
EI-Müsennâ ile İbni Beşşâr rivayet ettiler. (Dedilerki): Bize Muhammed b.
Ca'fer rivayet etti. (Dediki): Bize Şu'be, Katâde'den, o da Nadr b. Enes'den, o
da Beşîr b. Nehîk'den, o da Ebû Hureyre'den, o da Nebi (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem)'den naklen rivayet etti:
«Umrâ caizdir.»
buyurmuşlar.
(1626) - وحدثنيه
يحيى بن حبيب.
حدثنا خالد
(يعني ابن الحارث).
حدثنا سعيد عن
قتادة، بهذا
الإسناد. غير
أنه قال
(ميراث
لأهلها) أو
قال: (جائزة).
{…}
Bana bu hadîsi Yahya b.
Habîb de rivayet etti. (Dediki): Bize Hâlid yâni İbni'I-Hâris rivayet etti.
(Dediki): Bize Said, Katâde'den bu isnâdla rivayette bulundu; yalnız o ya:
«Ehline mirastır.»
yâhud: «Caizdir.» dedi.
İzah:
Câbir (Radiyallahu anh)
hadîsini Buhâri «Hibe» bahsinde; Ebû Dâvûd «Buyû'»da; Tirmizî ile İbni Mâce
«Ahkâm»da; Nesâî «Umrâ»da; Ebû Hureyre rivayetini Ebû Dâvûd «Buyû'»da; Nesâî
«Umrâ'»da muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir.
Umrâ: Bir haneyi veya
yeri birine ömrü boyunca vermektir; ve: «Evimi filâna ömrüm boyunca verdim»
yâhud «Evimi sana ömrün boyunca verdim» gibi sözlerle yapılır. Umrâ câhüiyyet
devrinden kalma bir muameledir. Araplar bir yeri veya haneyi ömür boyunca
birine verir; o adam öldükten sonra tekrar gerisi geriye alırlardı. İslâmiyet
bunu iptal etmiş; bu şekil muamelelerin hakikî bir bağış olduğunu binâenaleyh
ömürlük verilen mal, sağlığında nasıl o kimsenin oluyorsa öldüğünde; de
mirasçılarına kalacağını, ilk sahibine asla iade edilmeyeceğini bildirmiştir.
Yine cahiliyyet
devrinden kalma buna benzer bir muamele daha vardır ki, ona da «rukbâ» derler.
Rukbâ: Rukûb ve
murakabeden alınma bir sözdür. Araplar «Şu evimi sana irkab ettim; ben senden
önce ölürsem ev senin; sen benden evvel ölürsen benim olacak» diyerek bir nevi'
ahşveriş muamelesi yaparlardı. Buna rukbâ denilmesi her iki taraf birbirinin
ölümünü murakabe ettiğindendir. Tirmizî: «Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in
ashabından ve daha başkalarından bâzı ilim sahipleri umrâ gibi rukbânın da caiz
olduğunu söylemişlerdir.» diyor. Filhakika İmam Ahmed'le İshâk'ın mezhepleri
budur. Bir takım ulemâ ise umrâ ile rukbann arasında fark görerek umrâyı tecviz
etmiş; rukbâyı etmemişlerdir. Hanefîler'den «El-Hidâye» sahibi Merginânî: «Umrâ
caizdir. Sağlığında, verilen kimsenin malı olduğu gibi, öldükten sonra da
mirasçılarına intikal eder.» diyor. Ashâb-ı kiramdan Cabir, ibni Abbâs,
Abdullah b. Ömer ve Alî b. Ebî Tâlib (Radiyallahu anh) ile Kaadî Şureyh,
Mücâhid, Tâvûs ve Sevrî'nin kavilleri de budur. Yine «El-Hidâye» sâhibi rukbâ
hakkında şunları söylemiştir: «Rukbâ Ebû Hanîfe ile imam Muhammed ve İmam
Mâlik'e göre bâtıldır. Ebû Yûsuf caiz olduğunu söylemiştir; İmam Şafiî ile
Ahmed b. Hanbel'in mezhepleri de budur.»
Şâfiîler'e göre umrâ üç
kısımdır. Birincisi: «Şu haneyi sana ömürlük verdim; öldüğünde mirasçılarının
yahut çocuklarının olsun!» diyerek yapılandır. Bu şekil bilûmum ulemâya göre
sahihtir. Nevevî bunun sıhhatinde hilaf olmadığım söyler. Bu uzun bir cümle ile
yapılmış hibe demektir. Ölünce ev mirasçılarına kalır. Mîrasçı yoksa Beytülmâle
kalır. Bağışlayana iade edilmez, imam Mâlik iade edilir demiştir. Yalnız burada
malın kendine mi yoksa menfaatine mâlik olunduğu ihtilaflıdır, ki az sonra bunu
da göreceğiz.
îkincisi: Umrâyı yapan
kimsenin mirasçı veya evlâd zikretmeksizin «Şu evi sana ömürlük verdim.»
diyerek mutlak bırakılandır. Bu hususta dört kavil vardır. Bunların esah
olanına göre umrâ sahihtir; o şahıs öldükten sonra ev mirasçılarına kalır. İmam
Âzam'la imam Ahmed, Süfyan-ı Sevrî, Ebû Ubeyd ve yeni mezhebinde Ahmed b.
Hanbel'in mezhepleri de budur.»
Üçüncü kavil, ümranın
yalnız hayatı müddetince sahih olmasıdır. Öldüğünde umrâyı yapana, şayet o
ölmüşse mirasçılarına iade edilir. Bu da Şafiî 'nin eski kavli olduğu rivayet
edilir.
Dördüncü kavil:
Umra'nın ariyet (ödünç) olmasıdır. Bu kavle göre umrâ istenildiği zaman geri
alınabilir, öldüğü zaman ilk sahibinin mirasçılarına iade edilir.
Umranın üçüncü kısmı:
Çocuk veya mirasçı zikretmeden: «Şu evi sana ömürlük verdim; sen ölürsen bana,
ben ölürsem mirasçılarıma iade olunacak» diyerek yapılanıdır. Bu kısım
ihtilaflıdır. Mutlak olarak yapılan umrâya bâtıldır denirse, bu evleviyetle
bâtıl olur. Sahihtir denirse bu hususta Şâfiîler'in iki kavli vardır. Bir kavle
göre sahih değildir. İkinci kavle göre umrâ sahih, şart bâtıldır. Ekseriyetle
Şâfiiyye uleması bunu tercih etmişlerdir.
İmam Ahmed: «Mutlak
yapılan umrâ sahih, muvakkat olanı sahih değildir.» demiştir.
Umrâ'da bağışlanan
kimseye intikal eden malın kendisi midir yoksa sadece menfaati midir?
meselesinde ihtilâf edilmiştir. Cumhura göre umrâ malın kendini temliktir.
Binâenaleyh bağışlanan kimse o malı satmak, hibe etmek gibi tasarrufata
mâliktir. İmam Âzamla, imam Şafiî ve Ahmed b. Hanbel'in mezhepleri budur. İmam
Mâlik'e göre umrâ malın sadece menfaatini temliktir. Şu halde kendisine umrâ
yapılan kimse mirasçı bırakmadan ölürse mal ilk sahibine iade edilir;
beytülmâle verilmez.
Umrâ ekseri hadîslerde hâne
ve arazî hakkında varid olmuşsa da Râfiî'nin akardan başka köleyi de misâl
getirmesine bakılırsa hükmün hâne ve arazîden başka şeylere de şâmil olduğu
anlaşılır.
Resûlullah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem)'m :
«Mallarınızı elinizde
tutun!» ümranın sahih ve geçerli bir hibe olduğunu gösterir. Bu cümle
Şâfiîler'le onlara muvafakat edenlerin delilidir.